12 Mayıs 2010 Çarşamba

Atletico Madrid:2 - Fulham:1

-İki taraf da beklenen 11'leriyle sahadaydı. Quique Sanchez Flores geldiğinden beri sakatlık ve cezalar dışında hep bu oyuncuları kullanmıştı. Fulham'da tek belirsiz olan Zamora'ydı, o da oynayınca Hodgson'ın 4-4-1-1'i tamamlandı.
-İlk yarım saat, Atletico Fulham solunu çökertti. Golü başlatan hücum da, biraz da Reyes'in kişisel gayretiyle, o kanattan geldi. Konchesky-Davies ikilisini etkisiz kılan, Reyes'in oyunundan çok arkasındaki Ujfalusi'nin oyunuydu. Devşirme bir bek olmasına rağmen sık sık ileriye çıkarak Fulham sol kanadını geriye attı.
-Uefa finalinde, yenilen gole 5 dakika sonra cevap verebilmek kolay iş değil. İkinci yarının başında Atletico'yu geriye itmelerinin psikolojik tarafı bu gol oldu. Atletico defansı hatalı mıydı? Görünürde evet ama çift forvet ve savunma tarafı zayıf iki kanat oyuncusunun bulunduğu bir sistemde gayet normal...
-Zamora-Dempsey değişikliği Fulham'ı 4-6-0'a dönüştürdü. Pas yüzdesi ve doğal olarak orta sahada üstünlük arttı. 70'e kadar nefes aldırmadılar Atletico'ya. Ama bu 25 dakikada tek pozisyonları Simon Davies'in önüne düşen toptu. Onu da de Gea harika çıkardı.
-Bu arada en iyi 6. adam ödülünün futbol uyarlaması olarak en iyi 12. adam ödülü verilse, Avrupa Ligi'nde bu ödülü açık ara Dempsey kazanırdı. (Bu maç özelinde değil, genel...)
-Simao-Jurado değişikliğiyle kalabalık Fulham orta sahasına karşı dengeyi tekrar kuran Flores, Reyes-Salvio değişikliğiyle sistemini tamamen değiştirip, tek forvet Forlan arkası iki serbest oyuncuya döndü. Bu sistem, 90 dakikanın son kısımlarındaki kontrollü oyun yüzünden pek etkili olamasa da, uzatmalarda Atletico'ya oyun üstünlüğünü getirdi.
-Son dakikalara doğru Fulham, kanatlardan bir çok top getirip ortaladı ama ceza sahasında bir tane bile oyuncu yoktu. İleri uca en yakın oyuncu Gera bile neticede orta saha oyuncusuydu. Atletico'nun Reyes ve Simao'yu da çıkarmasının da rahatlığıyla Hodgson, Duff'ı kenara alıp, Dempsey'i sağa kaydırıp, Nevland'i forvete yolladı.
-Uzatmalarda özel oyunculara sahip olan kazandı. Kontrollü oyunda iki yarının da sonlarında yıldızlarıyla pozisyon bulan Atletico, 116'da Agüero-Forlan ortaklığıyla golü attı. Golden sonra gelen Murphy-Greening değişikliği daha önce yapılsa, belki daha dirençli olabilirdi Fulham. Ama Hodgson'ın kafasında muhtemelen Murphy'e ilk penaltıyı attırmak vardı.
-Çok para harcayıp çöpe giden istikrarsız yıllardan sonra Atletico, bütün sezon boyunca Avrupa'da sadece 3 maç kazanarak şampiyon oldu. En azından bu istikrarsızlığı bir istikrara çevirmiş oldular.
-Middlesbrough'dan sözleşmesi uzatılmadan yollanan Schwarzer, Charlton'da senelerce orta sıralarda gezinen Konchesky, kariyeri West Bromwich'de asansör oyunculukla geçen Gera, Chelsea'yle zirveye oynarken Newcastle'da dibi gören Duff, Tottenham'ın pahalı transfer sıfır başarıyla geçen kabus sezonlarını yaşayan Simon Davies ve diğerleri... Sanki topu olmadığı için mahalle takımına alınmayan çocukların birleşip kurduğu bir takım gibiydi Fulham. Ve başka ülkelerde yaşadığı başarılara rağmen ülkesinde umursanmayan hocasıyla geldi finale. Belki daha az şut çektiler, daha az korner kullandılar, daha az topa sahip olup daha az koştular. Ama en az rakipleri kadar onlar da hakettiler...
-Bu arada asla kendileriyle aynı bakış açısına sahip olamayacağım birçok Galatasaraylı'nın, bugünden itibaren "Gördün mü bak, şampiyona elendik" diyerek bu sezonu özetlemeye çalışacağına eminim...

Mehmet Topal Valencia'da

Linderoth malum sakatlıkları yaşamasa, belki de Valencia değil A Kategorisi'ne transfer haberini verecektik. 2007-2008 şampiyonluğundaki kilit oyunu, Euro 2008'de hem orta sahada hem de defanstaki güzel oyunu gelecek için umut vermişti bize. Ne olduysa da o turnuvada oldu. Euro 2008'den sakat dönen Mehmet Topal, geçen sezonun yarıdan fazlasını sakat geçirdi. Bu sezonu ise anlatmaya gerek yok. Galatasaray'ın sezonundan bile daha kötü bir sezon geçirdi. Bugün itibariyle de 5 milyon euro karşılığında Valencia'ya gönderildi...

Euro 2008'in hemen sonrasında Everton 8 milyon euro önerdiğinde yönetim reddetmişti. Topal'ın bir sezon önceki performansının üzerine koyarak büyüyeceğini ve bu yüzden 8 milyon euro'dan çok daha fazla edeceğini düşünüyorlardı. Hatta Adnan Polat onun performansına güvenerek "Fenerbahçe beni istiyor, siz isterseniz size gelirim" diyen Emre Belözoğlu'na ihtiyaç duymadığını söyledi. David Moyes, Topal için önerdiği 8 milyon euro'nun iki katına Fellaini'yi transfer etti. Bugün Fellaini'nin katettiği aşama ortada. Acaba o gün yönetim evet dese bugün Topal da Fellaini gibi olur muydu? Bu transferin benim açımdan en önemli soru işareti bu...

İki yıldır futbolu geriye giden bir oyuncudan 5 milyon euro kazanmak ne olursa olsun iyidir. Bu sezon çok kızdırmış olsa da, Mehmet Topal bir Inamoto değildir. Şahsım adına hep 2008 şampiyonluğuyla hatırlanacaktır. Yolu açık olsun...

Karabük'ün Kara İncisi

12. Hafta Mersin İdman Yurdu deplasmanında takımının attığı 4. Golü izleyenler için o, müthiş bir çalim atma yeteneğine sahip genç bir Nijeryalı (Bknz 2000 Kulüpler arası Dünya Kupası Vasco de Gama - Manchester United 3. Gol - Edmundo hareketi)… 24. Hafta Konyaspor’a attığı kontra atak golünü izleyenler için ise, vatandaşi Martins’in hızına sahip bir forvet oyuncusu… Gerçek olansa, Karabükspor’un FC Cape Town’dan 100 bin dolara transfer ettiği 22 yaşindaki Emenike’nin takımının Süper Lig’e çikmasinda büyük katkılar sağladığı…
Başarı için öncelikli şartı büyük paralar harcamak olan kulüplerimiz için anlaşilmaz bir transfer hikayesi olsa da, Nijeryalı bir oyuncunun Karabükspor’da oynamasına şaşirmamız gerekmiyor. Çünkü o zaten geçen sezon Güney Afrika Ligi’nin en golcü futbolcusu apoletiyle ülkemize geldi. Bu apolete rağmen kendini ne Ankaragücü’ne ne de Gençlerbirliği’ne kabul ettirebildi. Gençlerbirliği tarafından Hacettepe’de oynaması tavsiye edilince de, şu an Karabükspor’da kader ortaklığı yaptığı Hassan Wasswa’yla beraber tekrar Afrika’ya dönmeyi düşündü. Tam da bu sırada, kendisinin de tam olarak hatırlamadığı bir kulüp yetkilisinin girişimleriyle Karabükspor’a transfer oldu.
Wasswa’yla beraber başladığı Karabük günleri istediği gibi başlamadı aslında. Takım henüz toplanmadığı için Paf takımla idmanlara başladı. Ama ligin ilk maçında 11’deki yerini aldı. İlk 2 hafta golle tanışamayan Emenike için Karabük günleri, üstüne eklenen 5 haftalık sakatlıkla içinden çikilmaz bir hale dönüştü. Bu 7 maçlık periyotta 12 puan toplayan Karabükspor, 8. Hafta kendi evinde Kartalspor’u ağırlıyordu. Sakatlıktan kurtulan Emenike de, sonradan oyuna girdiği bu maçta takımının 3. Golünü atarak Bank Asya’daki ilk golüne imza attı. Ordu deplasmanında da sonradan oyuna girmesine rağmen takımının mağlubiyetine engel olamadı. Sonraki 8 hafta ise rüya gibiydi Karabük ekibi ve Emenike için. Bu süreçte 22 puan toplayan Karabük ekibinde tüm maçlara ilk 11 başlıyor ve 6 gole imza atıyordu.
İlk yarıyı 37 puanla lider bitiren Karabükspor, 17 maçta attığı 40 golle sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da en yüksek gol ortalamasına sahip takımlarından birisiydi. Emenike ise oynadığı 12 maçta attığı 7 golle, tüm maçlarda yer alan Yasin Avcı’dan sonra takımının en golcü oyuncusuydu.
Ligin 2. Devresinin ilk 2 maçını da ilk devrede olduğu gibi golsüz kapatan Emenike, sonraki 3 haftada 5 gole imza attı. Özellikle 22. Haftada Erciyesspor’a karşi attığı 3 golle ligde, 2. Kez hat-trick yapıyor ve medya ilgisini de tamamen üstüne çekiyordu. Tam da burada sözü Altan Tanrıkulu’ya vermek gerekiyor. Guiza’yı eleştirdiği bir yazıda Tanrıkulu ”F.Bahçe hızlı bir forvet bulmalı. Örnegin Bank Asya Ligi’nde oynayan Emenike… 19 yaşindaki Nijeryalı forvetin son maçta attığı ve attırdığı golleri izledim. Eto’o tarzı bir kumaşi var. Bonservisi 100 bin dolarmış. Ben Fenerbahçe yönetiminin yerinde olsam bonservis hakkını alır, sezon başi kampında takıma koyar, adapte olursa 8 yabancı hakkımdan biri olarak kullanırdım.” dedi.
Sezonun geriye kalan haftalarında her geçen hafta takipçileriyle farkı daha da açan Kırmızı-Mavililer, 30. Hafta Rize deplasmanında 3-0 kazanarak şampiyonluğunu ilan etti. Bu süreçte Emenike 2 gole daha imza attı. Özellikle Kartalspor deplasmanında 83. Dakikada kaydettiği maçın tek gol, medyada ‘Karabük şampi…’ dönemini başlatan gol oldu. Ve elbette ‘Emenike Fenerbahçe’ye’ haberlerini de. Ancak medyamız yine önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırmıştı. Karabükspor 300 bin dolar karşilığında istediği zaman Emenike’nin bonservisini alabilirdi. Nitekim Kartal maçından 1 ay sonra, başkan Ferudun Tankut Emenike’yle 2+1 yıllık sözleşme imzaladıklarını duyurdu.
Güçlü fiziğine rağmen ortalama üstü hızı ve bileklerine hakimiyeti en önemli özellikleri. Henüz 22 yaşinda olduğu için doğru antrenman programlarıyla gelişimini sürdürebilir. Bank Asya’da bitime 2 hafta kaldı ve Emenike şu ana kadar 15 gol kaydetti. Bu 15 golün sadece 3 tanesinin eşitliği bozan goller olması ve diğerlerinin takımı öndeyken atılmış olması ilk bakışta olumsuz bir performans olarak gözükebilir. Ancak Emenike attığı goller dışında takım arkadaşlarını da pozisyona sokan bir yapıya sahip. Özellikle şu anda Bank Asya 1. Lig gol krallığında 16 golle ilk sırada bulunan Yasin Avcı’nın bir orta saha oyuncusu olduğunu ve geçen sezon Altay’da sadece 3 gol attığını düşünürsek, takım oyununa olan katkısını daha iyi anlayabiliriz. 32 maç sonunda maç başina 2,31 puan ortalaması tutturan Karabükspor’un, Emenike’nin oynamadığı 6 maçta puan ortalaması ise 1,83. Sadece bu tablo bile onun Karabükspor için önemini anlatmaya yeter. Ayrıca onun gol attığı maçların hepsini kazandı Kırmızı-Mavililer…
Martins, Utaka, Eto’o… Onu izleyen herkes, sevdiği bir futbolcuya ait meziyetler keşfediyor. O ise şu anda sadece Emenike olmak istiyor. Ya da Karabük’ün kara incisi…

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Keşke Hep Futbolcu Olarak Kalsaydılar...

Gheorge Hagi
Futbolculuk dönemini anlatmaya bu satırlar yeterli gelmez. Futbolu bırakır bırakmaz Romanya Milli Takımı’nın başina geçti ancak Dünya Kupası play-off’unda Slovenya’ya kaybedince kovuldu. Sonrasında Bursaspor’a geldi ancak ilk yarı bitmeden ayrıldı Fatih Terim’le yollarını ayıran Galatasaray 100. Yılında takımın başina onu getirdi. Son haftalara kadar şampiyonluğu kovaladı, ancak ligi 3. Sırada bitirip Şampiyonlar Ligi biletini alamayınca görevine son verildi. Fenerbahçe’yi 5-1 yenerek kazandığı Türkiye Kupası ise güzel bir hatıra olarak akıllara kazındı. 2006’daki birkaç aylık Timişoara macerasından sonra Steaua günlerine hiç de kötü başlamadı. İki ön eleme geçilerek girilen Şampiyonlar Ligi, gruplarda yaşanan hüsranla sona erdi. Ve bu hüsran, başkan Becali’nin tepkisine sebep olunca da Hagi işine çok fazla karışıldığını söyleyerek istifa etti. Şimdilerde sahibi olduğu otelde işletmecilik yaparak emekliliğin keyfini sürüyor…

Marco van Basten
Futbol tarihinin en iyi forvet oyuncularından birisi. Üç kez Avrupa’da, bir kez Dünya’da yılın futbolcusu. Ajax ile 3 lig 1 Kupa Galipleri Kupası, Milan ile 3 lig, 2 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Hollanda’da 4, İtalya’da 1 gol krallığı. Hollanda Milli takımıyla 1988 Avrupa Şampiyonluğu ve gol krallığı. Finalde Ruslar’ın efsanevi kalecisi Dassaev’e attığı gol hala TV programlarının jeneriklerinde kullanılıyor. Üstelik 29 gibi çok erken bir yaşta futbolu bırakmasına rağmen bunları başardı. Ama antrenörlük kariyerinde bu başarıların onda birine bile ulaşamadı. Ajax genç takımında stajını tamamladıktan sonra Hollanda Milli Takımı’nın başina geçti. Eleme turlarını namağlup tamamlayarak 2006 Dünya Kupası’na katıldı. Ancak turnuva tarihinin en olaylı maçında (iki takımdan da ikişer oyuncu atıldı), 2. Turda Portekiz’e elendi. 2008 Avrupa Şampiyonası’nda ise 20 yıl önce kendi oynadığı Hollanda’yı da anımsatan bir futbolla, sansasyonel skorlar alıp gruptan lider çikti. Çeyrek finalde ise bir başka Hollandalı Hiddink’in Rusyası’na elendiler. Milli takımda gruplardan bir sonraki turları geçemeyen Van Basten turnuvadan önce anlaştığı Ajax’ın başina geçti. Ajax, 16 milyon avroluk bedeliyle Hollanda Lig tarihinin en pahalı oyuncusu olan Miralem Sulejmani gibi transferlere rağmen yıl sonunda Şampiyonlar Ligi’ne bile katılamadı ve Van Basten istifa etti. İlginçtir ki hala, Milan’daki geleceği belirsiz olan Leonardo’nun yerine ilk aday olarak gösteriliyor…
Hristo Stoichkov
Bulgar futbol tarihinin en önemli oyuncusu. 1990’da Cska Sofia’da oynarken 38 gol atarak altın ayakkabıyı (Hugo Sanchez‘le beraber) kazandı. Cruyff’un Barcelona’da oluşturduğu ‘Rüya Takım’ın en önemli oyucularındandı. Barca’da 4 yıl üst üste kazandığı La Liga şampiyonluğunu 92’deki Şampiyonlar Ligi zaferiyle perçinledi. Bulgaristan Milli Takımı’yla 94 Dünya Kupası’nda 4. Oldu ve Rus Oleg Salenko’yla beraber gol krallığını paylaştı. Bu 4.lük halen Bulgaristan Milli Takımı’nın tarihindeki en büyük başarıdır. Aynı yıl ‘Avrupa’da yılın futbolcusu’ ödülünü kazandı. Teknik adamlık kariyerine 2004’de Bulgaristan Milli Takımı’yla başladı. Takımı 2006 Dünya Kupası’na götürememesi, 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde gösterilen kötü performans ve takım kaptanlarının o olduğu sürece milli takımda oynamayacaklarını açıklamaları üzerine Nisan 2007’de istifa etti. Yeni sezona İspanya 2. Liginde Celta Vigo’yla başlayan Stoichkov, bir üst lig hedefiyle başlanan sezonda düşme potasına inince devre arası beklenmeden kovuldu. 2 yıllık bir aranın ardından Mayıs 2009’da İran ekibi Abu Moslem’in başina geçecekken son anda karar değiştirip Güney Afrika ekibi Mamelodi Sundowns’u tercih etti ancak geçtiğimiz hafta istifasını verdi Antrenörlük kariyerindeki en büyük başarısı Aralık 2009’da ayın teknik direktörü seçilmesi…

Loddar Mattheus
Bu araştırmada yer alanlar içinde en başarılı futbol kariyerine o sahip. En istikrarsız teknik direktörlük kariyerine de. Bayern Münih’de 6 Bundesliga, 1 Uefa, Inter’le 1 Serie A 1 Uefa ve Alman Milli takımıyla 1 Dünya, 1 Avrupa Şampiyonluğu. Ayrıca 91 yılı Fifa Dünya’da yılın futbolcusu ödülü. Üst üste 5 Dünya Kupası’nda oynayarak bu rekoru Meksikalı kaleci Carbajal’la paylaşan Mattheus, aynı zamanda 25 maçla en çok oynayan oyuncular listesinde de kırılması güç bir rekor kırdı. Yo soy el Diego adlı biyografisinde Maradona, onun için “Karşilaştığım en zor rakip, onu en iyi böyle tanımlayabilirim.” demiştir. Antrenörlük kariyerine Rapid Wien ile başlayan Mattheus başarısız bir sezondan sonra bu kulüpten ayrıldı ve Partizan’ın başina geçti. Sezonu en yakın rakibi Kızılyıldız’ın 19 puan önünde şampiyon bitirdi. Diğer sezon Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Newcastle United’ı eleyerek büyük bir başarıya imza atsa da gruplarda sonuncu olarak elendi. Aynı sezon devre arasında ligde herşey yolunda giderken kişisel sebeplerle istifa etti ve kısa süre sonra Macaristan Milli Takımı’yla anlaştı. Macaristan’ın 2006 Dünya Kupası eleme grubunu 4. Bitirmesi sonrasında da istifa etti. Ve Mattheus bir kez daha herkesi şaşirtarak Brezilya’ya, Atletico Paranaense’nin başina geçti. 7 maçta 5 galibiyet, 2 beraberlikle iyi bir ivme yakalamışken bir kez daha kişisel problemlerini gerekçe göstererek istifa etti. Hemen 2 ay sonrasında Trapattoni’yle beraber Red Bull Salzburg’a eş-antrenör olan Mattheus, sezon sonu kazanılan şampiyonluğa rağmen kovuldu. 1 sezon sonra Ukraynalı sevgilisinin Tel Aviv’de gazetecilik okumasının da etkisiyle, Galatasaray’ın sezon başinda elediği İsrail takımı Maccabi Netanya’nın başina geçti. Sezonu orada tamamladı ancak Netanya yönetimi başarısız sonuçlar ve yüksek maaşi nedeniyle onunla yollarını ayırdı. Şu anda ülkesinin ikinci lig takımlarında bile kendisine iş bulamıyor ve bu durumdan oldukça şikayetçi…

Futbolun Gelişiminde Demiryollarının Etkisi


Size futbolun bütün dünyada bu kadar çok sevilmesinin en önemli sebeplerinden birisi demiryollarıdır desem tepkiniz ne olur? Veya bütün dünyada isimleri ‘Lokomotif’le başlayan kulüplerin tesadüf olmadığını? Kafanız karışmasın. Hepsinin kendi içinde çok güzel hikayeleri var…
1871’de Charles W. Alcock ilk FA Cup’ın düzenleneceğini duyurdu. Ancak önemli bir problem vardı. Bütün maçlar Londra’da oynanacaktı. Bu yüzden katılmak isteyen 15 takımdan 3ü ulaşım masraflarını karşılayamayacağını belirterek turnuvadan çekildi. O günlerde iyi bir işçinin günlük 2 pound’dan daha az bir ücret aldığını düşünürsek, Londra’daki bir turnuvayı yerinden takip etmenin zorluklarını daha iyi anlayabiliriz. Nitekim bugünlerde 75000 kişilik Millennium Stadı’nı hınca hınç dolduran İngilizler’in ilk FA Cup finaline sadece 2000 kişi tanıklık edebildi. 1889’da futbol ligi kurulduğunda Lancashire ve Midlands bölgelerinden lige katılan altışar takım kendi aralarında aldıkları kararla Sunderland’i lig dışında bıraktılar. Sebep yine aynıydı: Ulaşım masrafları.1872’deki ilk FA Cup finalinden 29 yıl sonra oynanan Tottenham-Sheffield United finalini ise 114.000’den fazla seyirci izledi. Bu kadar çok seyirciyi maça getirense demiryollarının sağladığı hızlı ve ucuz taşımacılıktı.
Stamford Bridge, White Hart Lane, Highbury, Old Trafford… Bu dört stadyumdan Highbury haricindeki üçü halen Chelsea, Tottenham ve Manchester United tarafından kullanılıyor. Highbury ise Arsenal tarafından 93 yıl kullanıldıktan sonra şimdilerde üzerine kulübün inşa ettirdiği apartmanlara ev sahipliği yapıyor. Peki İngiliz futbolunda söz sahibi bu dört kulüp, sadece söylenişleri karizmatik olduğu için mi bu stadları seçtiler? Veya federasyonun 1923’den itibaren bütün FA Cup finallerini Wembley’e alması keyfi bir uygulama mıdır? Elbette ki hayır. Bu stadların ortak özelliği hepsinin demiryolu istasyonlarına olan yakınlıkları. Premier Lig’in bugün ekonomik, idari ve sportif anlamda dünyada öncü olmasının temelleri o günlerde atıldı…
Tenis ya da kriket gibi Kraliyet ailelerine özgü olmaktan çok futbol, öğrenci ve işçi sınıfı arasında popüler bir spordu. Belki de hızla tüm dünyaya yayılmasındaki ana etken de hitap ettiği kitleden kaynaklandı. Özellikle demiryolu işçileri arasında bir süre sonra iş dışı vakitleri değerlendirmek için en keyifli aktivite haline geldi. O zamanlarda kurulmuş ve hala faaliyetlerine devam eden, dünya üzerinde isminin başında ‘Lokomotiv’ bulunan birçok futbol kulübü var: Lokomotiv Moskova, Lokomotiv Sofia, Lokomotiv Astana… Demiryolu işçileri ezilmenin, sömürülmenin acısını futbol topuna tüm güçleriyle vurarak çıkardılar. Gelişmekte olan ve demiryolu yapımına başlayan tüm ülkelere bu oyunu götürerek günümüzün futbol çılgınlığının ‘endüstriyel olmayan’ kısmının temellerini attılar…
Türkiye’de ise TFF kayıtlarına göre 38 adet Demirspor var. Ama yalnız ve güzel ülkeminkiler Beden Terbiyesi Kanunu’na koyulan bir maddeden mütevellit. Bu yüzden de günümüzde birçoğu amatör düzeylerde mücadelesini sürdürüyor.
Artık futbol demiryolu işçilerine has bir spor değil. Hepimizin ortak tutkusu. Ama ne kadar gelişirse gelişsin, bu güzel oyunun ününü dünyaya ulaştıran demiryolu emekçileri her zaman tarihteki yerini alacaktır…